Söylemek mi daha iyi, yoksa ölmek mi? Andre Aciman’ın aynı adlı romanından uyarlanan Call Me by Your Name (Beni Adınla Çağır), dört dalda adaylık kazanarak dikkatleri üzerine topladı. Filmin “En İyi Uyarlama Senaryo” ödülünün en büyük favorisi olarak gördüğümü belirterek Oscar 2018 dosyasının dokuzuncu ve son film incelemesine başlıyorum.
Yönetmenliğini Luca Guadagnino’nun yaptığı, başrollerinde ise Armie Hammer ve Timothee Chalamet’in yer aldığı Call Me by Your Name, bizleri 1983 yazının İtalya’sına götürüyor. 17 yaşındaki Elio Perlman; profesör babası ve çevirmen olan annesi ile birlikte meyve bahçeleriyle dolu güzel bir evde yaşamaktadır. Kitap okuyarak ve müzikle uğraşarak günlerini geçiren Elio’nun hayatı, evlerine misafir olarak gelen Oliver’la değişecektir. Elio ile Oliver’ın arkadaşlıkla başlayan ilişkileri zamanla aşka dönüşecektir.
Filmin anlatımının son derece sade ve duru olması, filmdeki Elio ve Oliver aşkının saflığına bir o kadar saflık katıyor. Gereksiz eklemelere girmeden hikâyeyi anlatmaya yönelen Luca Guadagnino’nun, filmin en azından bende bıraktığı etkiye dayanarak son derece doğru bir karar verdiğini düşünüyorum.
Dönemin İtalya’sının doğal güzelliklerinde alışılagelmedik bir aşk hikâyesi sunan Guadagnino, kitaptaki karakterleri gayet başarılı şekilde perdeye uyarlayarak kitap okurlarından geçer not almayı başarmış. 80’li yılların İtalya’sında hiç de olumlu bakılmayan bir eşcinsel ilişkiye yelken açan Elio’ya, ona bu cesareti veren şey annesinin okuduğu bir kitaptı. Duygularının içinde boğulmaktansa söyleyerek ölmeyi tercih eden Elio’nun, bu atılımının ardından karşılaştığı sonuçla birlikte aslında verilebilecek kararlarının en doğrusunu verdiğini görebiliyoruz.
Dört dalda Oscar adaylığı elde eden filmin, sadece “En İyi Uyarlama Senaryo” dalında başarı elde edebileceğini düşünüyorum. Geçtiğimiz günlerde BAFTA’da aynı dalda ödül alan filmin, aynı başarıyı Oscar’da da göstereceğini ve hak ettiği başarının mükâfatını en azından bu şekilde elde edeceğini düşünüyorum.