Son dönemin gözde dizilerinden Çukur dizisinin Yamaç’ından bahsediyorum. Hepimiz az çok tanıyoruz onu… Kulaklık takıp dans ederek adam dövmesinden repliklerinden vs… Ama Yamaç Koçovalı kesinlikle sadece bu değil… Çukur’a başlama sebebim tabii ki Bay Mimik Aras Bey! Ama bu yazıda Aras Bulut İynemli’den çok, mükemmel şekilde ruhuna büründüğü Yamaç Beyciğimden bahsedeceğim. Ama Aras Bulut’un nasıl Yamaç olduğuna değinmeden geçmek elbette haksızlık olur.
Yamaç benim yıllardır tanıdığım bir arkadaşım gibi… Hani konuşmasa da ben onu anlıyorum, “Yoruldum!” diyor gözleriyle” Bittim!” diyor ve ben onu duyuyorum. Yamaç’ı bu denli sevip kabullenmemi sağlayan Aras Beyciğime bir teşekkürü borç bilirim. Kendisi role girmemiş, tam anlamıyla Yamaç olmuş. Yamaç’a ruhunu vermiş. Yamaç’ı çok iyi tanıyor. Karakterini iyi analiz edip o kadar iyi içselleştirmiş ki bazen üzülen, kızan Aras mı Yamaç mı karar veremiyorum. Kısacası, karakterini tanıma noktasında parmakla gösterilecek nadide oyunculardan biri diyebilirim.
Gelelim yeniden Yamaç Koçovalı’ya… Kendisi evin en küçüğü ama en sevileni asla değil. Yamaç, Çukur’dan birini öldürmek zorunda kaldığı için gitti. Abisinin ölüm haberini, babasının durumunu öğrenince çaresizce dönerken çok üzülmüştüm Yamaç’a… Sen on yıl boyunca kaç unutmaya çalış, sonra hayatın yeniden tepetaklak olsun. Geri döndüğünde ise babasının sevgisiyle, insanların ona güveniyle karşılaşmadı. Her şeyi zamanla adım adım ve samimiyetiyle yaptı. Bazen kafasına silah dayadı, bazen silahların ortasına atladı. Öyle zamanlarda o kadar çok kızdım ki Yamaç’a gitar çalıp şarkı söyleyen, patlayan şeker yapan adam hiç düşünmeden ölüme atlar olmuştu.
Ne zaman Yamaç Çukur’a geri geldi, babasının işlerini yoluna sokmaya, ailesini korumaya çalıştı o zaman İdris’in takdirini almaya başladı. Karşı çıktığı ya da doğruları söylediği zamanlardaysa eskiden olduğu gibi yine babasının şiddetine maruz kaldı. İşler çözüldüğünde “Oğlum!”, istediği gibi gitmediğinde “Yamaç Efendi!” dedi İdris…
Ama Yamaç vazgeçmedi. “Babam beni sevmiyor, eskiden de sevmiyordu. İdris Koçovalı yüzünden adam öldürdüm, yıllarca kendimi zor tamir ettim, şimdi geldim işleri yoluna sokmaya çalışıyorum yine yaranamıyorum!” demedi. Hiç gocunmadı gitti pazarda portakal sattı. “Bizim zaten paramız var, niye yapıyoruz?” bunu demedi. Mücadele etti. Babasıyla, kendiyle, etrafındaki herkesle…. Hatta zaman zaman annesiyle…
Onu “Hayatımda daha mutlu olamam!” dediği anda Çukur’a barış elçisi diye getiren annesiyle. Yıllar önce yaptığı zalimlik yüzünden şimdi çıkan savaşta felç kalınca birini öldürmesini isteyen annesiyle… Annesinin yıllar önce yaptığı bir zalimlik yüzünden gelip onlara savaş açan babasının oğlu Vartolu’yla…
Not: Yazının ikinci bölümü için Pazartesi gününü not alın. 🙂