Hayatımın Aşkı, seyircisini neden memnun edemedi?

9 dakikada okuyabilirsiniz

Başrollerini Hande Doğandemir, Berk Hakman ve Serkan Çayoğlu’nun paylaştığı Hayatımın Aşkı; Kanal D ekranlarında yayın hayatına devam ediyor. Zafer Algöz, Zeynep Eronat, Sadi Celil Cengiz, Yonca Evcimik gibi usta isimlerle yaz ekranının en sağlam kadrosunu kuran Hayatımın Aşkı iddialı bir şekilde ve büyük beklentilerle başladı. Ketche’nin yönettiği ilk bölümünde Ahmet Kural, Murat Cemcir, Ayhan Taş gibi birbirinden yetenekli oyuncuları konuk olarak ağırladı. Yaptığı güzel başlangıca rağmen reyting listesinde üst sıralarda yer alsa da ne yazık ki izlenme oranlarında beklenenin biraz altında kaldı. Kendi gününde sıralamada ilk üçten şaşmasa bile hikâyenin akışı seyircinin umduğu ve bulduğu arasında derin bir fark yarattı diyebiliriz. Peki tüm bu aksaklıkların sebebi ne? 

Fotoğraf: Kanal D

Dizi Sektörü Çıkmazda

Öncelikle yaz ekranında pazar günü büyük bir risk demek… Havalar ziyadesiyle sıcak ve günler uzunken aileler tatil gününün akşamında ekran karşısına geçmek yerine başka aktiviteleri tercih ediyorlar. Pazar gününün genel anlamdaki düşük izlenme oranları da bunu ortaya koyuyor. Son yıllarda özellikle yaz aylarında aşırı yükleme yapan hemen her kanalın başvurduğu romantik komedi furyası, yeni bölüm öncesi yayınlanan özet olamayacak kadar uzun özetler, kısalmak bilmeyen dizi süreleri, süreyi tamamlamak adına yazılan doldur boşalt sahneler, yenilikten uzak ve “Kore’den al, uyarla(!)” haline dönüşmüş birbirine benzer senaryolar Hayatımın Aşkı’nın işini iyice zorlaştırıyor. Çünkü Türk seyircisinin tahammülü gittikçe azalıyor. Çok daha iyi prodüksiyonlarla daha orijinal öyküleri daha kısa sürede anlatan yabancı dizi alternatifleri varken kimse haklı olarak bütün gecesini tek diziye vermek istemiyor. Tabii ki bunlar çok genel nedenler ve sadece Hayatımın Aşkı’nı değil tüm dizi sektörünü zora sokuyorlar. Geçen senenin izlenme oranlarıyla bu seneninkiler karşılaştırıldığında bunu görmek hiç de güç değil. Tüm bu sorunlara çözüm bulunmazsa dizi sektörünü çok daha zor günler bekliyor. Fakat bunlar genel geçer sebepler ve bambaşka bir yazıya ait konular. İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batıracak olursak Hayatımın Aşkı’nın seyircisini memnun etmekte zorlanmasının özel sebeplerine değinelim.

Fotoğraf: Kanal D

Dizilerin Dinamosu: Senaryo

Yayın gününün zorluğu, ilk bölümlerin rakipsiz Survivor yarışması ve Euro 2016 maçlarına denk gelmesi gibi talihsizlikleri bir kenara bırakacak olursak sorunun büyük ölçüde senaryodan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Hayatımın Aşkı tür açısından romantik komedi olarak sınıflandırılsa da ilk dört bölümünde kendine romantizmden uzak sırf komediye dayalı bir yön çizdi. Hande Doğandemir, hem sempatik hem de özgün bir Gökçe Şenkal yarattı. Komedinin altından ustalıkla kalktı. Gökçe Şenkal için kullandığı özel koşuşu bile onun bu konudaki başarısını kanıtlıyor. Performansı özellikle Şenkal ailesinin diğer fertlerini oynayan usta oyuncular tarafından da desteklenince ortaya muazzam bir komedi çıktı. Yükseliş hem seyirci memnuniyeti hem izlenme oranları açısından artarak devam etti. Fakat komedi bol kepçe konulurken romantizmin sadece koklatılması seyircinin sabrını zorlar hale geldi. Aşk beklentisi artarken dört bölüm boyunca bu konuda hiçbir gelişme olmaması tepki aldı. Özellikle sosyal medya kullanıcısı seyirciler bu konuda oldukça tepkiliydi. Çünkü genel kanı çift ya da çiftler olmaksızın salt komediyle geminin yürümeyeceği yönündeydi. Üstelik güzel kadınların yakışıklı adamların bulunduğu böylesi bir kadroda herkes biraz aşk izlemek istiyordu.

Fotoğraf: Kanal D

Geriye dönüp bakınca Hayatımın Aşkı kendine has komedi ağırlıklı üslubunu koruyup o topa hiç girmese miydi diye düşünmemek mümkün değil. Çünkü romantik sahneler hiç de seyircinin hayal ettiği gibi olmadı. Bir dizinin takipçisini yakalaması ve o kitleyi korumasının mantığı bellidir. Senaryo ve tanıtımlar seyirciye belli sözler verir. Seyirci bu vaatleri beğenirse alır beğenmezse kanalı değiştiriverir. Çekici vaatlerde bulunmak bir yana bu vaatleri gerçekleştirmek de kazanılan izleyiciyi korumak açısından çok önemlidir. Senaryo verdiği sözleri tutmak konusunda başarısız olunca gidişata yönelik memnuniyetsizlik de kaçınılmaz hale geliyor.

Fotoğraf: Kanal D

Romantik komedi severler iyi bilirler ki bu türün matematiği oldukça basittir. Çatıyı iki adam bir kadın üzerine kuruyorsanız erkeklerden biri esas kadının kafasında idealize ettiği, dışarıdan mükemmel görünen, tavlanmak istenen adam diğeriyse daha sempatik ve tatlı esas kadına bu uğurda yardım eden adamdır. Hikâyenin sonunda esas kadına taktikler veren erkek bu süreçte yardımcı olduğu kadına aşık olur. Kadın ise onun farkında olmaz. Erkek her şeye rağmen kendini feda ederek sonunda diğer adamı elde eden kadını serbest bırakır. Bu noktada esas kadınımız ise bir şeylerin farkına varmaya başlar. Aslında istediği ve gerçekten aşık olduğu adamın nihayet elde ettiği erkek değil diğeri olduğunu anlayarak doğru kararı verir ve mutlu son! Kısacası bu tarz senaryoların galibi baştan bellidir. The Ugly Truth, Leap Year, 27 Dresses gibi romantik komedi türünün demirbaşı olan Hollywood filmleri bu matematiğin en önemli örnekleridir. Hayatımın Aşkı’nın ilk bölümde bize verdiği sinyal aslında tam da bu yöndeydi. Yukarıda gördüğünüz kare ilk bölümden sahil sahnesine ait. Bu sahneyi izleyenlerin Kaan ve Gökçe karakterleri arasındaki kıvılcımı hissetmemesi mümkün değil. Verilen mesaj oldukça açık: Gökçe önce Demir’in peşinden koşacak fakat gerçek aşkı Kaan’da bulacak, sabredin. Dolayısıyla seyirci nihai amacı aslında Demir’i koluna takıp arkadaşının düğününe gitmekten başka bir şey olmayan Gökçe’nin Kaan’la gerçek aşkı öğrenme macerasını izlemek için beklentiye girdi. Fakat bu açıdan ele geçenler neredeyse bir hiç oldu. 

Fotoğraf: Kanal D

Yanlış Kararlar

Herkes Gökçe’nin Demir’i tavlama macerası sırasında Kaan’la yapacağı suç ortaklığını, ortaya çıkacak yakınlaşmaları beklerken nedendir bilinmez senaryo Kaan’ı birdenbire yedek kulübesine aldı. Gökçe’yle Demir bir anda ayrılmaz ikili olurken Kaan, Gökçe’nin telefonlarına bile cevap vermeye tenezzül etmeyip sürekli görüşmeyi ertelediği biri haline geldi. Gökçe karakterini komik yapan en önemli unsurlar ev halleri, aile üyeleri ve kankası Sema’yla girdiği komik diyaloglardı. Fakat bunlardan vazgeçilip karakter her anını Demir’le geçiren tamamen ona bağlı bir duruma sokulunca eski komedisini kaybetmeye başladı. Üstelik aile içinde neler olduğundan, arkadaşının yaşadıklarından bihaber sadece Demir’i umursayan bir Gökçe de yaratılan sempatik imaja tersti. Hande Doğandemir’in üst düzey performansı bile bu tarz tutarsızlıkları kurtaramazdı. Kaan ve Gökçe diye bastıranları oyalamak adına öne atılan birkaç sahne dışında beklenen aşkta hiçbir gelişme olmadığı gibi komedi de azalmaya başlayınca sesler haliyle yükseldi. Dizi başlangıç noktasından epey uzaklaşarak bambaşka bir konum aldı.

Fotoğraf: Kanal D

Alınan yanlış kararların en büyüğü ise Demir’in kız kardeşi Duru’nun oyuna girmesiydi. Aşk üçgeni diye çıkılan yolda Duru’yla birlikte ikinci çift yaratma çabası tam bir hataydı. Zira Kaan eski aşkı Duru’ya dönecekse onun Gökçe’yle olmasını bekleyen kitlenin izlemeye devam etmesine ne gerek vardı? Dizi en büyük izleyici kaybını tam da bu noktada yaşadı. Elinde tutmaya devam ettiği kitleyiyse büyük hayal kırıklığına uğrattı. Duru’nun sevimli şeytanlıklardan yoksun basit bir kötü karakter olarak yazılması bir yana karakteri canlandıran Pınar Kaya da performans olarak bekleneni veremedi. Berk Hakman’ın karşısında zayıf kaldı. Dolayısıyla seyircinin ne oyuncuyu ne de karakteri sevmesi ve Kaan’la olası ilişkisine sıcak bakması için hiçbir sebep yoktu. Duru hamlesi başarısızlığa mahkum bir hareketti. Nitekim özellikle sosyal medyadan alınan yoğun tepkiler sonucu Duru diziye apar topar veda etti. Niye gelip niye gittiğini kimse anlayamasa da gidişi herkesi memnun etti. Yine de giden izleyici çoktan gitmişti tabii. 

Fotoğraf: Kanal D

Demir’in İşlenişi

Dere geçerken at değiştirilmez derler. Hayatımın Aşkı bu sözü pek dikkate almadan yarı yolda Kaan’ı geri çekip Demir’i öne sürmeye karar verdi. Kaan’ın sahnelerindeki azalma ve Demir’in sahnelerindeki artış bunu kanıtlıyor. Peki senaryonun bu ısrarına rağmen seyirci neden kendisine sunulanla yetinmedi? Niçin Kaan yerine Demir’i kabullenmedi? Elbette ki Gökçe ve Demir’i destekleyen kitlenin varlığını da yabana atmamak gerek. Fakat çeşitli mecralarda izleyici yorumları incelendiğinde çoğunluğun bu çiftten memnun olmadığı görülüyor. Peki niye? Çünkü seyirci Gökçe’nin Demir’e aşık olduğuna yürekten inanmıyor. Gökçe Demir’in peşinden ne kadar koşarsa koşsun arkasından ne kadar ağlarsa ağlasın Gökçe ve Demir’e art arda yazılan romantik sahnelere rağmen bu durum seyirciye geçmiyor. Çünkü bu aşkın temeli yok. Daha ilk bölümden Gökçe’nin hislerinin yakışıklı ve karizmatik patrona duyulan hayranlıktan başka bir şey olmadığı fikri izleyiciye yerleşti. Gökçe öyle uzaktan uzaktan hiç konuşmadan izlediği patronunu tavlamayı bile ancak arkadaşlarına karşı gururunu kurtarmak için düğüne birlikte gideceği bir kavalye lazım olduğu zaman düşünmeye başladı. İsterseniz yazılmış en romantik sahneleri toplayıp hepsini bu çifte yazın ve oyuncular müthiş iş çıkarsınlar ama böyle bir başlangıçtan sonra insanları bu aşkın gerçekliğine inandıramazsınız.

Fotoğraf: Kanal D

Kaldı ki Demir esas erkeğe oynayacaksa bundan çok daha güçlü bir hikâyeye ve etkileyici bir kaleme ihtiyacı var. Senaryo ekibi Demir karakterini öyle düz öyle heyecansız öyle renksiz yazıyor ki Serkan Çayoğlu severler dışında izleyicinin Demir’i içselleştirmesi için hiçbir sebep yok. “Sen doğru ben bayağı yanlış Bay Doğru’yla Bayan Yanlış” formülü uygulanacaksa öncelikle Bay Doğru’nun bu kadar doğru olmaması gerekiyor. Her zaman her şeyin en doğrusunu yapan elinden her iş gelen her konuda başarılı esas oğlan tipi tutar. Fakat içine biraz gizem biraz tutku eklemek gerekir. Bunlardan yoksun bir Bay Doğru sıkışır, ilgi çekici bir yönü olmayan dümdüz bir adam haline gelir. Demir karakterinin sıkıntısı da tam olarak bu noktada başlıyor zaten. Demir’le ilgili diğer sorun ise ne yazık ki oyuncu kaynaklı görünüyor. Çayoğlu severler bu düşünceye öfkelenecek olsalar da kendisinin durağan oyunculuğu ne yazık ki Demir’in sıradanlığını besliyor. Serkan Çayoğlu’nun mimiklerinden çoğunlukla Demir’in o an ne hissettiği anlaşılmıyor. Özellikle ikilinin yakınlaşma sahnelerinde Çayoğlu, Doğandemir’in karşısında donuk kalıyor ve duyguyu geçiremiyor. 

Fotoğraf: Kanal D

Fan Savaşları

Teknik meselelerin yanında memnuniyetsiz havanın bambaşka bir sebebi daha var. Dizinin kemik izleyici kitlesinin çoğunu Hande Doğandemir ve Serkan Çayoğlu hayranları oluşturuyor. Fakat sosyal medyada görüldüğü kadarıyla bu iki grubun dizi için istekleri birbirinden oldukça farklı. Her oyuncunun çıkış yakaladığı bir proje ve birlikte sevildiği bir partner vardır. Serkan Çayoğlu bu çıkışı başrolünü üstlendiği ilk dizisi Kiraz Mevsimi ve partneri Özge Gürel ile yakaladı. Bu sayede edindiği hayran kitlesi Çayoğlu’yu Özge Gürel’den başkasıyla izlemek istemiyor. Bir oyuncunun kariyeri boyunca hep aynı partnerle çalışması mümkün değil. Bu konudaki memnuniyetsizlikleri bir yana Demir’in ağırlığının artmasını istiyorlar. Fakat hikâyenin Gökçe üzerinden döndüğünü düşünürsek Gökçesiz daha fazla Demir istemek kulağa mantıksız geliyor. Öte yandan Hande Doğandemir hayranları ise esas oğlan olarak Berk Hakman’ı tercih ediyor. Senaryo onlara Demir dayattıkça tepki artıyor. Kısacası iki grubu birden memnun etmek mümkün değil. Hatta Çayoğlu hayranları tek başına mutlu etmek de mümkün değil. Çünkü istekleri birbiriyle çelişiyor.

Fotoğraf: Kanal D

Dizinin sosyal medya takipçileriyle izlenme oranlarını belirleyen genel izleyici kitlesinin tutarlılık göstermediği göz önüne alınırsa sosyal medyadaki hayran kitlelerinin tepki ve isteklerine çok fazla kulak vermek zaten doğru bir yöntem değil. Senaryo ekibinin sosyal medya ve yapımcı baskısına kulak tıkayıp başından beri kurguladığı şeyi yazmakta kararlı olması çok önemli. Dışarıdan gelen müdahaleler her zaman devrilen domino taşı misali yıkıcı etki yaratır. Bu yüzden hayranların kendi aralarındaki mücadelesini bir kenara bırakıp teknik problemlere dönecek olursak hayat kurtaracak doğru hamlelerle Hayatımın Aşkı için hâlâ umut var. Özetle dizi önündeki kritik virajı doğru alıp ibresini yeniden Kaan ve Gökçe’ye çevirebilirse başta verdiği sözü tutabilir. Küçücük sahnelerde bile ne kadar uyumlu oldukları anlaşılan Berk Hakman ve Hande Doğandemir’e yazılacak doğru romantik sahnelerle küstürdüğü seyirci kazanıp yoluna güçlenerek devam edebilir.

OKUMAYI SEVİYOR MUSUNUZ?
Yazılarımızı takip etmek için

E-Bülten ile
SEVDİĞİN TÜRLERİ TAKİP ET

Bir çok basın kuruluşuna destek veren N’oluyo’nun popüler haberleri sana da gelsin istemez misin? E-posta aracılığı ile hangi türde haberler almak istersin?


Günün popüler yerli dizi haberleri

Günün popüler yabancı dizi haberleri

Günün popüler yarışma ve reality show haberleri

Farklı türlerden güne dair popüler televizyon haberleri

Farklı türlerden haftaya dair popüler televizyon haberleri
Endişelenmeyin, spam içermiyoruz.